Şimdi Tekno-Optimist olma zamanı!
Üzerine manifesto bile yazılan ve silikon vadisi tarafından çokça sahiplenilen adeta dini bir metin gibi tınlayan Tekno Optimizm’in detayları!
Tekno Optimizm’i konuşmanın tam zamanı.
Teknoloji ve yapay zekâdaki gelişmelere haftalık olarak bile yetişmenin çok zor olduğu bu günlerde, toplum olarak ufaktan paralize olduk.
Belirsizliğin çok yüksek olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bazılarımız endişelenmekten harekete geçemiyor, hatta adeta donuyor. Bu da bana kalırsa anlaşılır bir durum. Psikoloji biliminin ileri gelenlerini dinlemek gerek. İnsanın ömrü boyunca çok sık karşılaşamayacağı bir belirsizlik duygusuyla baş başayız.
Bugün üzerine manifesto bile yazılan, Silikon Vadisi tarafından sahiplenilen ve dini bir metin gibi tınlayan Tekno Optimizm’i detaylarıyla irdeleyeceğiz. Metni yazarın dilinden, özet olarak ele alacağım.
Okurken unutulmaması gereken noktalardan biri de bu metnin bir kural koyucu değil, bir birey tarafından yazıldığıdır. Destekleyenler kadar karşı çıkanlar da var.
Manifestonun sonunda bu yaklaşımın büyük resimde nereye dokunduğunu kendi bakış açımdan ele aldım.
Kendinizi hazır hissediyorsanız başlayalım; oldukça sert bir metin sizi bekliyor!
Keyifli okumalar dilerim ☕️
Marc Andreessen, 16 Ekim 2023 tarihinde “Tekno Optimizm Manifesto”yu yayınladı.
Andreessen, teknoloji startup’larına büyük yatırımlar yapan Andreessen Horowitz risk sermayesi şirketinin kurucu ortaklarından biri. Metninde teknolojiyi çok güçlü—hatta yer yer biraz aşırı—bir tutkuyla savunuyor.
Bu manifestoyu ilk okuduğumda aklıma gelen şey şuydu:
Bir insanın bir fikri bu kadar kuvvetli savunması için, karşısında aynı güçte bir karşı fikir olması gerekmez mi?
Henüz böyle güçlü bir karşıt cephe göremesem de, teknolojik gelişmelere eleştirel yaklaşan ciddi bir kesim var. Andreessen’in bu manifestoyu yayınlamaktaki temel motivasyonu, yatırımlarını güvenceye almak ya da teknolojiye olan inancını kamuoyu önünde pekiştirmek olabilir.
Kendisi teknoloji startup’larına ciddi yatırımlar yapıyor.
Bu metnin derinlemesine incelenmesi gerektiğine inanıyorum.
Başlıyoruz.
Teknoloji ile kurulan ilişki
Büyüme yani growth kutsaldır ve ilerlemenin yegâne yoludur. Sürdürülebilir ilerleme büyümeden geçer, hatta hayatımızda iyi olan her şey büyümenin bir sonucudur.
Büyümenin temel olarak üç kaynağı var: nüfus artışı, doğal kaynakların kullanımı ve teknoloji. Ancak nüfus artışı küresel çapta bir paradigma olamaz çünkü dünya nüfusu artmak yerine azalmakta. Doğal kaynakların kullanımı da yasalar ve çevresel kısıtlamalarla sınırlandırıldı, dolayısıyla buradan da büyüme elde edilemez, edilse bile bu sürdürülebilir bir büyüme değildir. Geriye tek seçenek olarak teknoloji kalıyor. Çünkü teknoloji sınırsızdır ve sınırsız kalması gerekiyor. Teknolojinin sınırlandırılması ve yavaşlatılması kabul edilemez.
Teknoloji, dünyaya adeta bir kaldıraç etkisi uygular. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri birçok sorunla yüzleştik ve bu sorunların çözümünü hep teknolojik buluşlarda bulduk:
Karanlığa karşı elektriği icat ettik.
Soğuğa karşı kapalı alanları ısıtmayı icat ettik.
Yalnızlığa karşı interneti icat ettik.
Pandemilere karşı aşıları icat ettik.
“Bize bir sorun verin, onu çözecek teknolojiyi icat edelim.”
Piyasalar ve Tekno-Kapital
Özgür piyasalar, teknolojik bir ekonomiyi organize etmenin en etkili yoludur. Merkezileşme ve sınırlar, insanlığı açlık ve fakirliğe iterken, dağıtılmış sistemler toplum genelinde refahı artırır.
Hayek’in Bilgi Problemi’ne inanıyoruz. Gerçek bilgi merkezde değil, uçlardadır; alıcıya en yakın olan yerdedir. Merkez, uçlardan kopuktur; soyutlanmıştır ve hiçbir şey bilemez. Merkezi planlama bu nedenle başarısız olmaya mahkûmdur.
İnsanlığı yoksulluktan kurtaracak en etkili mekanizma piyasalardır. Bunun aynı zamanda ahlaki bir savunusu da vardır; piyasalar olmadığında insanlar ordu kurar, savaş çıkarır ya da fanatik dinler yaratır. Piyasalar ise insanları barışçıl ve üretken işlere yönlendirir.
Piyasalar; sosyal refah, ulusal savunma ve kamu hizmetleri gibi alanlarda toplumsal zenginlik üretir.
Kapitalist kârlarla sosyal refah çelişmez; aksine, bu iki unsur birbirine bağlıdır. Ekonomik zenginlik, toplum olarak sahip olmak istediğimiz her şeyi finanse eder.
Merkezi planlama, insanların en kötülerini yukarı çıkarırken geri kalan her şeyi aşağı çeker; piyasa ise en iyilerimizi kullanarak herkes için fayda sağlar. Bu yüzden merkezi planlama, kaçınılmaz bir çöküş döngüsüdür.
Teknolojik inovasyonun yaratıcıları, ortaya çıkan ekonomik değerin sadece %2’sini alır; kalan %98’i topluma geri döner. Piyasalar ücretleri düşürmez, aksine artırır.
Evrensel temel gelir, insanları devlete bağımlı ve üretkenlikten uzak hale getirir. İnsanlar çiftlik hayvanı olmak için değil, üretken ve gururlu olmak için yaratılmıştır.
Teknolojik değişim, insanların emeğini gereksiz kılmak yerine, yeni iş alanları yaratarak daha fazla istihdam sağlar.
İnsan ihtiyaçları sonsuzdur, ve piyasalar da insanlığın en büyük sonsuz oyunudur. İhtiyaçlar sürdükçe piyasalar da yaşayacak ve büyümeye devam edecektir.
Sonsuz maddi üretim, büyüme ve bolluk motoru, tekno-kapital makinesidir — ve bu makinenin temelinde akıl ve enerji yatar.
Zeka
Zeka, ilerlemenin nihai motorudur ve her şeyi daha iyi hâle getirir. Daha fazla insan tekno-kapital makineye katılmalı. Yapay zekâ ile birlikte zekada bir patlama yaşandı ve kapasitemiz hayal bile edemeyeceğimiz seviyelere ulaştı.
Yapay zekâ bizim Felsefe Taşımız dır. Eğer izin verirsek, yapay zekâ hayatlar kurtarabilir. Tıp dahil olmak üzere birçok alan, yapay zekâya entegre olmazsa taş devrinde kalacaktır.
Yapay zekâyı bir problem çözme aracı olarak görmeliyiz ve dünyada çok fazla sorunumuz var: savaşlar, pandemiler, hastalıklar, trafik kazaları, ekonomik krizler…
Herhangi bir yapay zekâ yavaşlaması hayatlara mal olacaktır ve önlenebilecekken buna göz yummak cinayettir.
Enerji
nerji, medeniyetimizin motorudur. Enerji olmadığında acı, yokluk ve ölüm kaçınılmaz olur.
Şu anda gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında, kişi başına düşen enerji tüketimi açısından çok büyük bir fark var. Öncelikle herkesin enerjiye erişimini sağlamamız gerekiyor.
Enerjiyi çevreye zarar vermeden üretmenin yolları var. Elimizde şu anda nükleer fisyon mevcut, geleceğin sihirli kurşunu ise nükleer füzyon olacak.
Nükleer fisyon santrallerini hemen inşa etmeliyiz; ancak füzyonu da fiilen yasaklamaya çalışacaklar.
Çevreye, kapitalist ülkelerden daha çok sosyalist ülkeler zarar verir.
Çevresel sorunlar kapitalizm’e bağlanamaz.
Bolluk
Zekâ ve enerji, pozitif bir geri besleme döngüsüne sokularak sonsuzluğa ulaştırılmalıdır.
Bu sayede insanlık, ihtiyaç duyduğu bolluğa ulaşabilir. Bolluğun en önemli göstergesi, düşen fiyatlardır.
Zekâ ve enerji, tüm fiziksel malların fiyatını neredeyse bir kalem kadar ucuzlatacak seviyede erişilebilir hâle gelmeli. Teknoloji sayesinde fiyatlar sıfıra yaklaşabilir; böylece gelir seviyeleri ve yaşam kalitesi ciddi şekilde yükselir.
Teknoloji, dünyayı “ephemeralization” (maddesizleşme) ve “dematerialization” süreçlerine doğru itiyor.
Metinde bu fikir şöyle ifade ediliyor:
“Teknoloji, daha az ile daha fazlasını yapmanı sağlar, ta ki sonunda her şeyi hiçbir şeyle yapabilene kadar.”
Teknolojik ilerlemenin yaratacağı bolluk, insan nüfusunu da artıracak. İnsanlık en değerli kaynaktır; daha fazla insan, daha fazla yenilik, fikir ve teknoloji anlamına gelir. Bu yüzden maddi bolluk, uzun vadede nüfus artışına neden olacak ve dünya nüfusu 50 milyara kadar ulaşabilir.
İnsanlık başka gezegenlere yerleşerek galaksinin ve bilginin sınırlarını aşabilir.
Teknolojinin nihai misyonu,
“hem Dünya’da hem de yıldızlarda yaşamı ileriye taşımak”tır.
Teknolojik Değerler
Hırs, güç, azim ve saldırganlık değerlerini savunuyoruz.
Liyakate ve başarıya, özgür düşünceye ve uzman otoritesini sorgulama hakkına inanıyoruz.
Kararların, gerçek bilgiye sahip kişiler tarafından verilmesi gerektiğine inanıyoruz; “tanrıcılık oynamayı” reddediyoruz.
Farklılıkların zenginlik olduğuna inanıyor, kin ve öfkeyi tamamen reddediyoruz.
Rekabete inanıyoruz çünkü temel olarak evrime inanıyoruz.
Herkesi zengin etmeye ve bolluğa inanıyoruz.
İçsel motivasyonlar — yeni bir şey inşa etmenin tatmini, ekip çalışması ve dönüştürme çabası — zenginlik gibi dışsal motivasyonlardan daha kıymetli ve daha kalıcıdır.
Teknoloji evrenseldir; dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmez, erişilebilir olduğu durumda herkese eşit mesafededir.
Amerika ve müttefikleri güçlü olmalı. Ulusal güç, ekonomik ve askeri güçten doğar.
Teknolojik olarak güçlü bir Amerika, tehlikeli bir dünyada iyilik için önemli bir güç olabilir.
Hayatın Anlamı
Tekno-Optimizm bir politik değil, maddi bir felsefedir.
Maddi dünyaya odaklanarak, bolluk içinde nasıl yaşayabileceğimizin perspektifini genişletmeyi amaçlıyoruz.
Teknolojiye yönelik en yaygın eleştirilerden biri, makinelerin bizim adımıza kararlar alacağı ve özgürlüğümüzü kısıtlayacağı yönünde. Bu doğru olabilir; ancak teknolojinin yaratacağı maddi bolluk, insanlara yeni bir hayat yaratma özgürlüğü de sunar.
Teknoloji özgürleştiricidir ve teknoloji sayesinde insan olmanın ve varoluşun anlamının sınırları genişleyebilir.
Düşman
Asıl düşman insan değil, kötü fikirlerdir. Bu fikirlerin görünen yüzünde varoluşsal risk, sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk, ihtiyat ilkesi, teknoloji etiği, risk yönetimi ve büyüme karşıtlığı gibi kavramlar yer alıyor.
Buzdağının görünmeyen yüzünde ise son altmış yıldır süregelen, teknoloji karşıtı bir moral çökertme kampanyası var.
Gerçek düşman, durağanlık; liyakate, hırsa ve çabaya karşı çıkan her şeydir. Aynı zamanda düşman, merkezi planlama, sosyalizm, bürokrasi ve geleneklere körü körüne bağlılıktır.
Bir zamanlar dinamik ve enerjik olan ama şimdi yozlaşmış ve varlığını sürdürmek için ilerlemeyi engelleyen kurumlar, düşmandır.
Fildişi kulelerinde yaşayan, her şeyi bildiğini zanneden “uzman” zihniyeti de düşmandır. Bu zihniyet gerçeklikten ve insanlardan kopuktur.
George Orwell’ın “1984”ünün talimat kitabına dönüşmesini kabul etmiyoruz.
İhtiyat ilkesi, insanlığın ilerlemesini durduran ve keşiflerin önündeki bir engeldir. Bu ilke, özellikle sivil nükleer enerjinin yaygınlaşmasını engellemek amacıyla icat edilmiştir, ahlaki açıdan yanlıştır ve tamamen terk edilmelidir.
Nüfus azalması, yavaşlama, küçülme gibi, elitlerin moda hâline getirdiği “daha az insan, daha az enerji” anlayışı da düşmanımızdır.
Friedrich Nietzsche’nin “Son İnsan” kavramı da düşmandır. Bu fikre bağlı kişilerin, kendi yarattıkları labirentten kurtarılmaları gerekir.
Tekno-Optimist olun.
“Teknolojiyi, bolluğu ve hayatı arzulayan müttefiklerimiz olun.”
Gelecek
Medeniyetimiz, keşfetme arzusu üzerine kurulu.
Asıl soru şu: Nasıl bir gelecek inşa ediyoruz?
Korku, suçluluk ve öfke dolu bir gelecek mi;yoksa hırs ve bolluk dolu bir gelecek mi?
Hem geçmişe hem geleceğe karşı sorumluluğumuz var.
Şimdi Tekno-Optimist olma zamanı.
Şimdi inşa etme zamanı.
Metnin tamamını ana hatlarıyla aktarmaya çalıştım. Bir teknoloji sever ve üreticisi olarak, katılmadığım o kadar çok nokta var ki…
Teknoloji dünyasında temel ilke, hiçbir şeyin ‘silver bullet’ olmadığıdır. Bana kalırsa bu manifesto, bu ilkeye taban tabana zıt bir bakış açısı sunuyor.
Bu noktadan sonra metinle ilgili kendi düşüncelerime yer vereceğim.
İlk itirazım: Sınırsızlık vurgusu
Bu noktada aklıma ilk gelen isim Fritz Haber. Yahudi bir bilim insanı. Havadan gübre üretimini sağlayan keşfi, onu önce bir kahramana dönüştürdü.
Bugün dünya nüfusunun bu denli artabilmesi, büyük ölçüde Haber’in bu keşfi sayesinde mümkün oldu. Ancak, onu sınırlandıran yapılar olmadığı için, kitlesel ölüme yol açan kimyasal silah teknolojisini icat etti ve bir savaş suçlusu hâline geldi. Dahası, buluşları kendi halkının katledildiği toplama kamplarındaki gaz odalarında kullanıldı.
Fritz Haber, modern bilimin paradoksu ve en tartışmalı figürlerinden biri oldu.
Sınır iyidir.
Kendi arzularımızla başkalarının arzularının karışmasını önler. Kendi kaynaklarımızı, başkalarının istek ve ihtiyaçları uğruna heba etmemizi engeller. Ama toplumdan kopuk zengin elitistler bu sınır fikrinden hoşlanmaz. Manifestoda da belirtildiği gibi, sınırlar onların servetlerinin sürekli artan bir çarpan etkisiyle büyümesinin önünde bir engeldir.
Andreessen ise, teknoloji yatırımlarının sınırsız büyümesi adına bu sınırları yok saymayı seçiyor.
Piyasalar tek çıkış yolu mu?
Herhangi bir şeye tek bir bakış açısından bakarsak, onu istediğimiz kadar allayıp pullayabiliriz.
Serbest piyasaların canhıraş savunulması, bazı noktalarda artık paranoyakça bir hâl alıyor. Teknolojinin hepimizi kurtaracak zenginliği yaratacağına inanmak, inanmak istediğimiz bir şey. Ama yoksulluğu bitirebilecekti madem, neden bitirmedi?
Dünya geliri yıllar içinde milyonlarca kat artarken, yoksul ülkelerde yetersiz beslenme nedeniyle ölen ya da gelişim geriliği yaşayan çocukların sayısı neden azalmadı?
Bu zenginlik, sadece birkaç yüz bin kişiye yaramış olabilir mi? Global yoksulluğun sebebi, dünya genelinde yetersiz kaynak olması değil; kaynakların eşitsiz dağılımı.
Ve işin içinde para olan bir makinenin, tüm insanlık için eşit çalışacağına inanmak, güzel bir rüyadan ibaret.
Andreessen’ın piyasalarla ilgili görüşleri, birçok ekonomist tarafından kanıtsız ve yandaş olarak değerlendiriliyor.
Teknoloji bir inanç sistemi olamaz
Manifestonun dini bir metne dönüştüğü yer, bana göre inanç sisteminin sıralandığı kısım.
Geleceğe, önümüze bakalım ama heybemizdeki geçmiş öğretilere de sırtımızı dönmeyelim.
Sınırlar, bireylere ve toplumlara sürdürülebilirlik ve güven sağlar. Aksi, benim kulağıma kaos olarak tınlıyor.
Ancak, hız kazanmak için regülasyonların yeniden düzenlenmesi gerektiği bir noktada olduğumuzu da düşünüyorum.
Her şeyde olduğu gibi, bu yeni çağda da bir denge bulmak gerek.
Manifestonun orijinal versiyonuna buradan ulaşabilirsiniz. Metnin vurgusunu iyi anlayabilmek için, kendi dilinde okunması daha iyi olacaktır.
Bu sayıyı okuduğun için teşekkür ederim. 🙏
Eğer ilham verici ya da düşündürücü bulduysan, aşağıdaki ❤️ ikonuna tıklayabilir, ilgisini çekeceğini düşündüğün biriyle paylaşabilir ve gelecek sayılardan haberdar olmak için abone olabilirsin.
👋 Bağlantıda kalalım! Beni LinkedIn’de bulabilirsin.